Ülkemizde, 1961 yılında kabul edilmiş olan ve gazetecilere
kimi yasal güvenceler sağlayan, 212
sayılı yasanın 4 Ocak’ta Meclis’te kabul edildiği günü, “çalışan gazeteciler
günü” olarak, 60 yıldır kutluyoruz..
Gazeteciler olarak
kutladığımız ve kutlandığımız bir günümüz daha var; 2.Meşrutiyet’in
ilanı ile birlikte 111 yıl önce basından
sansürün kaldırılışının yıldönümü..
24 Temmuz..!
Güldürmeyin insanı!..
Siyasal eğilimi, görüşü, inancı her ne olursa olsun,
gazetecilik mesleğini icra etmiş ya da halen eden, bir gazeteciye, 10 Ocak ile 24 Temmuz’un kendisi
için ne anlam ifade ettiğini sorarsanız, alacağınız yanıt bellidir: Ne bayramı,
ne kutlaması, güldürmeyin insanı..!
Çünkü, gazetecilik meslek ilkeleri, felsefesi ile hem bu mesleğe
eğilimli olanlar hem de bu meslekle yıllardır cebelleşen insanlar açısından,
’iğneli fıçı’ ya girmek ve sadece
gazeteci kimliğine sahip olarak şahsınız değil, tüm Aile bireyleri hatta
yakınlarınızla birlikte hedef olmanız,
saldırıya uğramak, vurulmak hatta bir şekilde yok edilip, öldürülme riski her
daim yaşamınız için yeterli olan, ’bela’ bir meslektir.
Dedik ya, gerçekten gazetecilik mesleğini ‘adam’ gibi icra
edip, gazeteciliğin mesleki gerekliliklerini yerine getirip, bu yola baş
koyuyorsanız.. Bir anlamda, son günlerin jargonuyla; GAZETECİYSEN BOYUN
EĞMEYECEKSİN..BOYUN EĞECEKSEN GAZETECİYİM DEMEYECEKSİN..!
5N1K..
Bunun da nedeni belli, Çünkü, dedik ya; gazetecilik
mesleğinin tüm dünyada ve ülkelerde meslek
ilkeleri, tekniğinin başında ‘5N1K’,yani gazetecinin her olgu ya da
olaya yönelirken, Ne oldu? Nasıl oldu? Neden oldu? Nerede gerçekleşti? Ne zaman
gerçekleşti? Kim hakkında?.. sorularına
yanıt araması ve soru sorması gerekiyor..
Bu da yetmez…
Bu mesleği hangi ülkede, hangi bölgede ya da kentte
yapıyorsanız, hem kişi olarak hem de gazeteci olarak, kendinizi her alanda
geliştirmek, bilgi sahibi olmak, gazetecilik mesleğinin en az bir alanında
uzmanlaşmak(Polis, adliye, hastane, eğitim, diploması, savaş, toplumsal
eylemler, ekonomi, magazin, siyaset, Meclis, spor gibi… ) ufkunuzu ve
vizyonunuzu geliştirmek zorundasınız… Meslekte ve büyük metropollerde medya
kuruluşlarında bu ihtisaslaşma, görev ve alan paylaşımı var. Ancak, özellikle
yerel medya kuruluşlarının ve gazetecilerin ne böyle bir olanağı ne de gücü
var. Her işe birkaç gazeteci ile ulaşmak, haberlemek, köşe yazılarıyla
değerlendirmek durumundasınız.
Farkında mısınız..?
Böylesine geniş bir alanda çalışmak ve haber yapmak,
değerlendirerek toplumu bilgilendirmek ve bir yönüyle de eğiterek,
yönlendiricilik görevini de yapan medya kuruluşları yani basın organları ve
gazeteciler, köşe yazarları Devlet adına
ülkeyi yönetenler, siyasal iktidar ve muhalefet partileri, temsilcileri
açısından ne kadar önemli ve günümüz demokrasilerinde Yasama-Yürütme ve
Yargı’dan sonra güçler dağılımında basın, genel de lafta da olsa,4.kuvvet
olarak kabul ediliyor ise, özellikle yabancı istihbarat örgütleri açısından da
nasıl cazip ve iştah açıcı bir alan…
İhmal ve
boşluk,istihbarat örgütlerinin iştahını kabartıyor..
Osmanlı’nın son çöküş ve dağılma yılları, Mondros ile
yaşanan süreç, işgal ve ulusal kurtuluş mücadelesi yılları ile Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş yıllarını anımsayın… Mustafa Kemal Atatürk ve
yol arkadaşlarının başta Yunus Nadi, Halide Edip olmak üzere ulusal bir basın
ajansına ve gazeteye duyduğu ihtiyacı anımsayın… Balıkesir’de Çantay’ın
çıkardığı SES ve İzmir’e Doğru gazetelerinin üstlenmiş olduğu misyonu
anımsayın... Anadolu Ajansı ve Hakimiyet-i Milliye, İrade-i Milliye, ülkenin
uğradığı emperyalist kuşatmanın ve işgallerin karşısına ulusal set
çekilmesinin, ulusu gerçek ve objektif anlamda bilgilendirip, milli bağımsızlık
ve egemenliğin elde edilişinde en önemli araçlardı. Bir de Yunan’ın işgal
günlerinde, işgalci Yunan’a yaslanıp ‘Adalet’ isminde paçavra çıkartan
Bahriyeli Ali Sami gibi alçak ve hainleri anımsayın...
Ne yazık ki, günümüzde de Karen Foog’un( 2000 yılında AB
Türkiye Temsilcisi..) ya da Soros’a,
FETÖ’ye üç-beş dolar için biat etmiş
içimizde emir er’leri, gazeteci kılıklı hainler ve ajanlar var… Ülke ve millet
düşmanları… Akı kara, karayı ak yapmakta maharet isimler, bataklık çiçekleri..
Foog’un e-postalarının deşifrasyonu ile AB tarafından kullanılacak Kuvvetler:
"Uyuyan Güzeller"... Tecrit Edilecek Kuvvetler: "Uyuyan
Köpekler"i isim isim yayınlanmış, deşifre olan ajan gazetecilerle
tanışınca şaşırmıştık..
Biz nerede yanlış
yaptık,yapıyoruz..
99 yıllık Cumhuriyet tarihimizde, ne yazık ki, devlet ve
siyasi iktidarlar da, muhalefet partileri de
medyanın ve gazeteciliğin, gazetecilerin ulusal bağımsızlığımızın ve
egemenliğimizin tesisinde anlayamadı, dengeyi kuramadı.. Basın ve yayıncılık
alanını, gazetecilerini ve yazarlarını koruyamadığı gibi mesleki açıdan
çilekeş, sorunlu ve sıkıntılı alanda yaşamaya mahkum etti.. Tabii ki, el oğlu
boş durmaz, kendi ellerimizle yarattığımız boşluğu bugüne kadar tepe tepe
kullandı, kullanacak..
Sonuçta; 10 Ocak ya da 24 Temmuz’da gazeteciler, gerçek
anlamda mesleki tüm sorun ve sıkıntılarından kurtuluşu, ülkenin ve milletin
ulusal bağımsızlığını ve egemenliğini gerçek anlamda gerçekleştirip,
pekiştirmesi ile mümkün olup, gerçek
anlamda bir bayrammışçasına kutlanıp, şenlenecek.
Gönen ve Bandırma’da
Gazeteciler Günü..
Evet, gelelim, 10 Ocak’ın Bandırma ve Gönen’de
kutlanmasına..
Gönen’de İlçe Emniyet Müdürü ve Kaymakam Arslan Yurt,
birlikte İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde günün anlam ve önemine binaen, gazetecileri
davet ederek hep birlikte pasta kesip, söyleşmiş ve ‘çalışan gazeteciler günü’ nü kutlamışlar.
Bunun dışında ne Başkan Palaz ve yönetimi(iki-üç CHP’li Meclis üyesi
haricinde), ne siyasi partiler, ne milletvekillerinden Ahmet Akın haricinde
hiçbir vekil, ne de sivil toplum kuruluş ve temsilcileri Gazeteler ve
gazetecileri telefonla bile arama zahmetinde bulunamamışlar…
Bandırma’da tam tersi başta Başkan Tolga Tosun ve yardımcısı
Metin Ok olmak üzere, CHP, Saadet ,DEVA, Gelecek partileri ile
milletvekillerinden de Ahmet Akın, Yavuz Subaşı ve bir çok kişi ama basın
kuruluşlarını ziyaret ederek ama telefon ya da
mesaj atarak, gazeteler ve gazetecilerin
10 Ocak’ını kutladı.
Pandemi ve
gazeteciler..
Oysa ki, pandemi sürecinde örnek özverili mücadeleleri ile
doktorlar ve sağlık çalışanları nasıl ki haklı olarak her türlü övgüye
layıklarsa, aynı şekil de polislerimiz ve jandarmamız da özverili bir mücadele
sergilediler. Ve paylarına Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gösterilerde kimi aklı
evvellerin ‘katil polis’ sloganları düştü.. Basın ve gazeteciler de pandemi
sürecinde, her türlü riski göze alıp, haber peşinde sokakları arşınlayıp, edindikleri haberleri
sizlere, kamuoyuna ‘bilgi, bilgilenmek, öğrenmek hakkı kutsaldır’ diyerek taşımaya
çalıştılar..
İşiniz, mevki ve makamınız ne olursa olsun, toplumsal
dayanışma ve paylaşmak anlamlıdır, güzeldir…
İnanır mısınız,10 Ocak’ta basın kuruluşlarına başkan ve
siyasi parti temsilcilerinin ziyaretlerinde en çok konuşulup, istişare
yapılmaya çalışılan şey, siyasetin
gündeminde olan konulardı… Ayrımsız, hemen hiç kimsenin derdi de davası da, ne
basın ne de gazetecilerin yaşadığı sorun ve sıkıntılardı.. Bir tek Başkan Tosun, ziyaretinde alışıla gelmiş kutlama çizgisini aşıp, basın
ve gazetecilerin hatırını sorup, sorun ve sıkıntılarını dinledi, paylaştı…
Milletvekili Akın’ın da bu ve benzeri konularda dayanışma ve paylaşımlarını
dikkate almamak mümkün değil.
Buzlar adım adım
çözülüyor..
15 Temmuz 2016 yılından bugüne bir gazeteci ve yazar olarak
gazetecilik ve yazarlık yaşantımda üzerimdeki devlet ve iktidar kaynaklı,
adliyeyi de, uyduruk ve kaydırık gözaltı ve soruşturmalar, yargılamaları da
kapsayan baskı, takip, ortam dinlemeler, kumpas içeren tapeler dayatma ve
zorlamalar büyük ölçüde kalktı.
FETÖ’cü 15 Temmuz darbe kalkışmasının bastırılması ile
birlikte devlet, iktidar ve toplum nezdinde FETÖ’cü buzlar büyük ölçüde eridi.
FETÖ yanı sıra diğer lejyonist, bölücü PKK ve siyasi uzantısı HDP’ye yönelik
politikalar ve başarıyla gerçekleştirilen operasyonlar sonrası sadece basın ve
gazeteciler dreğil, ülke ve toplum özlediği nefesi aldı, ciğerlerini büyük
ölçüde temizledi..
Toplumda bir çok kesimin, hatta partinin iddia ettiği
anlamda kuşkusuz dün olduğu gibi bugünde basın ve gazetecilerin, yazarların
özgürlüğü, ifade hürriyeti gibi bir çok konuda ve alanda çözüm bekleyen bir çok
sorun bulunuyor. Ancak, küresel güçlerin ve emperyal ülkelerin ve onların
işbirlikçisi konumundaki örgütlerin ya da temsilcilerinin iddia ettiği anlamda,
basın kuruluşlarının, gazetecilerin ve yazarların özgürlüklerinin olmadığı,
kendilerini özgürce ifade edemedikleri gibi bu yöndeki itham ve iddialar,
devlet ve iktidar tarafından bunların basın ve düşünce yaşamı içinde dünden
bugüne sahip oldukları hareket alanının daralmasından kaynaklanıyor. Türk
basınında yabancı istihbarat örgütlerinin ve ajanlarının cirit attığı,
rahatlıkla kalem oynattıkları, istedikleri devlet ya da özel kurumu ya da
kişiyi indirip-bindirme dönemi, küfür özgürlüğü dönemi, birileri adına
operasyon yapma dönemi (arzu edilen düzeyde olmasa da) adım adım kapanıyor.
Türkiye’de gelinen noktada, yazılı, sözlü, görsel basın ile gazetecilerin,
yazarların, düşünce insanlarının mesleki kaygı ve endişeleri, yaşadıkları sorun
ve sıkıntıların niteliği de, rengi de çok yavaş da olsa değişiyor..
Toplumun önemli bir kesimi de, basın camiası ve gazeteciler
de değişimin ve dönüşümün farkında.. Arzu edilen ve taleplerimizi,
beklentilerimizin karşılandığı bir noktada mıyız, HAYIR..! Daha katedilecek çok
yolumuz var. Eksikler ve yanlışlar çok..
Daha gidilecek çok yolumuz
var..
Tüm basın kuruluşlarının ve gazetecilerin, köşe
yazarlarımızın, düşün insanlarımızın 10 Ocak’ını yada 24 Temmuz’unu ‘bayram’
diyerek dün de kutlamadım, bugün de kutlamıyorum. Bayram’ın gazeteciler ve
düşün insanlarımız için niteliğine uygun bir anlamı olabilmeli.. Ne ortada 212
diye gazetecilerin çalışma yaşamını ilgilendiren ve bağlayan bir madde kaldı ne
de basının üzerinden, gazetecilerimizin, yazarlarımızın üzerinden dün olduğu
gibi bugün sansür kalktı…
Yine de ‘bayram’ günlerimizi anımsayan, şu veya bu şekilde
kutlayan ve bizlerle o günün şerefine bir şeyler paylaşan her partiye her vekil
ve belediye başkanlarına, her kamu yöneticisine velhasıl cümlesine teşekkürler..
Esen kalın…