Günümüzde Yahudi Lobisi’nin kurgusuyla öne çıkarılan 1967 sınırları, yasa dışı askeri işgallerle genişletilmiş meşru olmayan sınırlardır.
Burada Siyonist Yahudi kültürünün ısrarla gözden kaçan/kaçırılan çok önemli bir özelliği iyi bilinmelidir: Siyonist İsrail Devleti, bizim anladığımız ve uyduğumuz ahlâk ve hukuk kurallarına göre değil, kuvvet dengesine göre davranır ve ancak kuvvet karşısında geri adım atar! Bu noktada, Mason localarının açılış ritüelinde loca başkanının ve birinci nazırın söylediği ritüelik sözler iyi anlaşılmalıdır:
Loca Başkanı: Mabedimizi yapmak için akıl bize yol göstersin!
Birinci Nâzır: Kuvvet işimizi yürütsün!
1970’li yıllarda Ankara’daki Bilgi Mason Locası’nda, toplantı öncesi bir sohbetimizde 33. Derece Mason Dr. Avukat Necip Alayeli, bu sözlerin derin Siyonist Yahudi kültürünün temel kuralları olduğunu söylemişti!
Günümüzde, İsrail’in stratejik davranışlarının bu kurallarla örtüştüğüne özellikle dikkat edilmelidir.
SİYONİZM KELİMESİNİN KÖKÜ
Burada Siyonizm kelimesinin kökeninin nereden geldiğinin bilinmesi önemlidir. Yahudiler, Firavunlar döneminde Mısır’da yaşıyorlardı ama köle gibi çalıştırılıyorlardı ve hiç mutlu değillerdi. Firavun’un dinine iman etmedikleri için de Firavun onları potansiyel tehlike olarak görüyordu. Yahudi inancına göre o süreçte Allah, Firavun’u uyarıp Yahudiler’i kurtarmak için Hz. Musa’yı peygamber olarak gönderdi. Hz. Musa, Firavun’dan kurtulup İsrailoğulları ile birlikte Mısır’dan çıktıktan sonra yönünü “vadedilmiş topraklar” olarak inandıkları Filistin’e çevirdi. Ama Hz. Musa’nın ömrü “vadedilmiş” olduğuna inandığı Kudüs’e ulaşmaya yetmedi. Bu vaadi kutsal kabul eden Yahudiler, Filistin’e “Arz-ı Mev’ud” yani “vadedilmiş toprak” derler. Hz. Musa’dan sonra peygamberlik ve hükümdarlık Hz. Davud’a verildiğinde İsrailoğulları güçlendiler ve daha önce alamadıkları Kudüs şehrini Yebûsilerden aldılar. Kudüs savaşında ilk olarak “Siyon” kalesi alındı ve daha sonra şehrin tamamı Hz. Davud’un kontrolüne girdi. Böylece Yahudilerin inancına göre “vaat” gerçekleşmiş oldu!
Daha sonra Hz. Davud’un mirası Hz. Süleyman’a intikal etti. Hz. Süleyman Yahudi devletini genişletip güçlendirdi ve Siyon Dağı’nda, kendi adıyla anılacak olan meşhur “Süleyman Mabedi”ni inşa ettirdi. “Siyonizm” kelimesinin anlamı işte buradan gelir.
Milattan sonra 70 yılında General Titus komutasındaki Roma İmparatorluğu ordusu Filistin’i işgal etti, Süleyman Mabedi’ni yıktı, Yahudileri de Filistin’den uzak yerlere sürdü! Günümüzde Yahudilerin kutsal saydıkları ve ellerini dayayıp dua ettikleri ünlü Ağlama Duvarı’nın, Süleyman Mabedi’nden sağlam kalan tek duvar olduğu söylenir.
Roma İmparatorluğu ordularının kullandığı kısa ve kalın/geniş kılıçların adı “Gladio” idi. Günümüzde siyasette ve istihbaratta sıkça kullanılan Gladio kelimesi oradan gelir.
Filistin’e geri dönmek, Filistin’den uzak bölgelere sürülen Yahudilerin derin ve kutsal amacı, “Arz-ı Mev’ud”u olmuştu. Sürülen Yahudilerin bir kısmı Filistin’e geri dönebildi ve İsrail Devleti’ni kurdu. Ama büyük kısmı Filistin’e dönmedi/dönemedi! Bu dönmeyenlerin büyük kısmı da, “ırk özelliklerini” koruyarak, Hıristiyan ve Müslüman dinlerine geçmiş gibi görünmeye ve davranmaya başladılar. İşte bunlar, günümüzde Yahudi Lobisi’nin “abartılan ve efsaneleştirilen” derin gücünü oluşturuyorlar.
SİYONİZMİN DERİN AMACI
Siyonizm’in “derin” amacı, Süleyman Mabedi’ni aynı yerde tekrar inşa etmek ve “Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail” devletini kurmaktır! Bazı Siyonist Yahudilerin iddialarına göre de Türkiye’mizin güneydoğu bölgesi, işte bu “Büyük İsrail”in sınırları içindedir.
“İsrail’in sınırları Nil’den Fırat’a kadardır.” ifadesi, İsrail Parlamentosu Knesset’te yazılıdır, İsrail bayrağı da bu ifadeye göre çizilmiştir.
İsrail’in, 1948 yılından bu yana her türlü yasayı ve kuralı çiğneyerek sınırlarını adım adım genişletmesi, işte bu “Büyük İsrail” amacını ifade ediyor.
Günümüzde Mason localarının “derin” amacı da, Süleyman Mabedi’ni “aynı yerde” tekrar inşa etmektir.
HAGANAH VE İRGUN
Birinci Dünya Savaşı sonunda, savaşın galibi ülkelerin / Milletler Cemiyeti’nin ortak kararı ile İngiltere’nin mandasına verilen Filistin, Yahudilerle Araplar arasındaki çatışmalar yüzünden İngiltere’nin başına dert olmuştu. Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı arası dönemde İngiltere’nin Araplarla Yahudileri uzlaştırmak için harcadığı çabalar hiçbir sonuç vermemiş, Filistin topraklarını bu iki millet arasında taksim etmek istemesi de bir çözüm sağlamamıştı.
İngiltere, Filistin’deki durumun daha kötü bir duruma gitmemesi için, 1939 yılında Filistin’e gelmekte olan Yahudi göçlerini çok sınırladı. Ama bu sınırlamadan sonra, Avrupa’nın değişik yerlerinden gelmekte olan Yahudiler Filistin’e kaçak olarak girmeye devam ettiler.
Bu kaçak göçleri Haganah adlı gizli Yahudi örgütü organize ediyordu. Filistin’deki İngiliz askerî kuvvetleri bu kaçak göçleri önlemeye çalışınca, İngiliz askerleri ile Yahudiler arasında silahlı çatışmalar başladı! Bu çatışmalarda İrgun adlı Yahudi tedhiş örgütü çok etkili oluyordu!
İkinci Dünya Savaşı bittiğinde, İngiliz mandası altındaki Filistin’in durumu buydu. Manda, gelişmemiş bir ülkenin gelişinceye kadar, gelişmiş bir ülke tarafından yönetilmesi anlamına gelen sistemdi.
İngiltere bir süre daha uğraştıktan sonra Filistin’den ayrılmaya karar verdi ve bu konuyu 2 Nisan 1947 tarihinde Birleşmiş Milletler’e götürdü. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, iki hafta süren müzakerelerden sonra konuya çözüm bulmak için özel bir komisyon kurdu. Bu komisyona büyük devletler sokulmamıştı!
KONU BM’YE GİDİYOR
İngiltere’nin 2 Nisan’da konuyu Birleşmiş Milletler’e götürmesi üzerine, 21 Nisan’da Mısır ve Irak, 22 Nisan’da da Suriye, Lübnan ve Suudi Arabistan Birleşmiş Milletler’e başvurarak “Filistin’in bağımsızlığının ilanı” maddesinin Genel Kurul gündemine konulmasını istediler!
BM Filistin Komisyonu, 16 Haziran-24 Temmuz tarihleri arasında bizzat Filistin’de yaptığı incelemelerden sonra ağustos ayında raporunu yayınladı. Bu raporda komisyon oybirliğiyle Filistin’in bağımsızlığını teklif ediyordu! Ama bu bağımsızlık nasıl olacaktı? Bu noktada komisyon ikiye ayrıldı.
Kanada, Çekoslovakya, Guatemala, Hollanda, Peru, İsveç ve Uruguay’ın desteklediği çoğunluk teklifine göre, Filistin Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmeli ve iki ayrı bağımsız devlet kurulmalıydı. Kudüs şehri ise milletlerarası statüye sahip olmalıydı.
Hindistan, Yugoslavya ve İran tarafından desteklenen azınlık teklifine göre ise Filistin, Yahudi ve Arap devletlerinden oluşan “federal” bir devlet olmalıydı. Yahudiler çoğunluğun planını, Araplar ise azınlığın planını istediler. Araplara göre, azınlığın planı Filistin’in toprak bütünlüğünü korumaktaydı.
Komisyonun bu iki teklifi, Genel Kurul’un Kasım 1947 tarihindeki toplantısında tartışıldı. Tartışma sonunda Genel Kurul, Komisyon’un çoğunluk teklifini uygun gördü ve 13 aleyhte, 10 çekimser oya karşı, 33 oyla Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında bölünmesine karar verdi. Karara göre, Filistin’de kurulacak olan Arap ve Yahudi devletleri arasında bir ekonomik birlik kurulacak ve Kudüs şehri de milletlerarası statüye sahip olacaktı!
Arap ülkeleri 17 Aralık 1947 tarihinde Kahire’de yaptıkları toplantıda, Filistin’in bölünmesi kararını önlemek için savaşa gitme kararı aldılar! Oylamada bölünme lehinde oy veren ABD, Arapların tepkisi üzerine tavır değiştirip Filistin’in Birleşmiş Milletler’in vesayeti altına alınmasını teklif etti! ABD’nin bu teklifi de hem Yahudilerin hem de Arapların tepkisine sebep oldu.
BİRİNCİ ARAP-İSRAİL SAVAŞI
Birleşmiş Milletler’in kararı üzerine İngiltere 15 Mayıs 1948 tarihinden itibaren Filistin’deki bütün kuvvetlerini çekmiş olacağını ilan etti ve Nisan 1948 tarihinden itibaren kuvvetlerini çekmeye başladı. Bu çekilme işleminin tamamlanmasından bir gün önce de, 14 Mayıs 1948 tarihinde Tel-Aviv’de David Ben Gurion başkanlığında toplanan Yahudi Milli Konseyi, İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etti!
İsrail Devleti’nin meşru sınırları; bu kuruluş tarihindeki/1948’deki sınırlarıdır!
ABD, İsrail Devleti’ni 14 Mayıs 1948 günü, kurulduğu gün tanıdı.
15 Mayıs 1948 günü Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları İsrail’in üzerine yürümeye başladılar. Birinci Arap-İsrail savaşı başlamıştı!
İsrail’in kurulduğu tarihten itibaren, İsrail’le Araplar arasında çıkan bütün savaşları İsrail kazanmış ve her savaşta işgal ettiği Arap topraklarını kendi sınırları içine katarak, her türlü hukuk ve ahlâk kuralına aykırı olarak sınırlarını genişletmiş ve bugünkü gayrimeşru sınırlarına ulaşmıştır.
Tam bu noktada, İsrailli üst düzey bir hahamın iki yıl önce yaptığı açıklamayı bilmeliyiz:
“Dünyaya gelen bütün insanlar Yahudilere hizmet etmek için doğarlar.”
Günümüzde de İsrail’in uygulamakta olduğu vahşet ve kanun/ahlâk tanımazlık bu kişinin söyledikleriyle tam olarak örtüşüyor.