MİT’in İsrail gözü
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)’na bağlı Milli İstihbarat Akademisi, İran ile İsrail arasındaki “12 Gün Savaşı”nın kapsamlı bir analizini yayınladı. “12 Gün Savaşı ve Türkiye için Dersler” başlıklı 52 sayfalık rapor, üç bölümden oluşuyor. Bu bölümler ise; “Konvansiyonel ve Hibrit Savaş Teknolojileri”, “Değerlendirmeler ve Çıkarılacak Dersler” ve “Muhtemel Senaryolar” başlığını taşıyor.
Raporun ilk bölümünde tamamıyla İsrail’in askeri-teknolojik üstünlüğüne ve savaştaki faaliyetlerine odaklanılıyor. İsrail’in hava gücünden elektronik harp sistemlerine kadar kapsamlı bir yetenek analizi yapılan raporda, İran hava savunmasının nasıl etkisiz hale getirildiği, komuta-kontrol sistemlerinin ve muharebe ağının nasıl bozulduğu anlatılıyor. Ancak İran füzelerinin İsrail’in çok katmanlı hava savunmasını nasıl aştığı, hangi kritik tesisleri vurduğu, ne gibi zararlar verdiği, elektronik harp kabiliyetleri, asimetrik faaliyetleri ve tüm bunları yaparken komuta-kontrol ağını nasıl işletebildiğine dair en ufak bir bilgi yer almıyor.
‘SAVAŞIN SORUMLUSU İRAN’MIŞ!İkinci bölümde ise savaşın sorumlusu doğrudan İran olarak ilan ediyor. “İran’ın, nüanslara dikkat etmeyerek nükleer programının yarattığı tehdit konusunda İsrail ve ABD yönetimlerini aynı noktada birleştirmesinin, kendisi açısından son derece acı sonuçları olmuştur.” denilen raporda, Trump’ın nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesine ya da Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından sahte bilgilerle hazırlanan raporun İsrail saldırısına zemin hazırlamasına değinilmiyor.
Ayrıca rapor, Batı ittifaklarını överken ŞİÖ ve BRICS gibi ittifak sistemlerinin işlevsiz olduğunu iddia ediyor: “İsrail’in sahip olduğu Batı ittifakının silah, istihbarat ve lojistik desteği, Doğu ya da Batı’dan benzer bir desteği göremeyen İran’ın savaş boyunca yıkıcı darbeler almasına neden olmuştur. Son yıllarda diplomatik çevrelerde sıkça dillendirilen BRICS ya da ŞİÖ gibi İran’ın büyük beklentiler içine girdiği siyasi oluşumların henüz somutlaşmış güvenlik mekanizmalarına sahip olmadığı net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde İran’ın Çin ve Rusya ile imzaladığı ikili stratejik işbirliği anlaşmaları da savaş zamanında iki ülkenin pratik bir adım atmasına yol açmamış ve bu durum, ülke içinde özellikle de Rusya’ya yönelik eleştirilerin artmasına neden olmuştur. Geleneksel ittifaklar kesin ve tam bir koruma sağlamasa da İran örneği, tarafsız kalmaya çalışan ülkelerin bir anlamıyla ‘sahipsiz’ kaldığını ve daha kolay hedef alındığını göstermektedir.”
‘İRAN TÜRKİYE’YE TEHDİT’ İDDİASIRaporun “Sonuç ve Türkiye’nin Atması Gereken Adımlar” bölümünde de vahim öneriler yer alıyor. “Türkiye’nin, Suriye iç savaşıyla eş zamanlı olarak yıpranan geleneksel ittifak ilişkilerini onarmaya yönelik son dönemde attığı adımlar daha da anlam kazanmaktadır.” denilen raporda, “Türkiye’nin son yıllarda ABD ile ilişkilerini iyileştirmesi, NATO ile ilişkilere de yansımıştır ve bu sürecin sürdürülmesinde fayda mülahaza edilmektedir.” ifadelerine yer veriliyor.
ABD ve NATO’nun Türkiye için vazgeçilmez bir güvenlik şemsiyesi olduğu fikrine esir olan rapor, ağzındaki baklayı ise şu sözlerle çıkarıyor: “İran-ABD/İsrail taraflarının müzakere masasına dönmesi, İran’ın nükleer faaliyetlerinde Trump yönetimini tatmin edecek tavizler vermesi, yine bölgesel politikalarında İsrail’i tehdit edebilecek durumdan uzaklaşması; Türkiye için en az risk oluşturan senaryo olarak görülebilir. Türkiye bu aşamada İran’ın nükleer faaliyetlerinden, geniş füze ve SİHA envanterinden ve bölgesel milis şebekesinden en az İsrail ve ABD kadar tehdit hissetmektedir. Ancak Türkiye ve İran arasında olası bir gerginlik oluşması hâlinde, Tahran’ın yeteneklerini Ankara aleyhine seferber etmeyeceğinin garantisi yoktur.”
Rapora tepki yağdıSosyal medyada da çok sayıda isim rapora tepki gösterdi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Mücahit Gültekin, şöyle yazdı: “Raporu hazırlayanlara şunu söylemek istiyorum: ABD ve NATO’da bulunmanın İsrail’le aynı cephede yer almak olduğunu siz de biliyorsunuz. Bunun tek gerekçesi gücün onların yanında olduğuna inanmış olmanız. Fakat bilin ki, ABD ve NATO gemisi batan bir gemidir. Onlar Gazze’deki soykırımın sahipleridir. Dünya halkları nazarında bir meşruiyetleri yoktur. Siz Türkiye’nin batan bir gemide yer almasını istiyorsunuz. Türkiye’ye mazlumların yanında değil zalimlerin yanında yer almasını tavsiye ediyorsunuz.”
Yakın Doğu Haber Genel Yayın Yönetmeni Alptekin Dursunoğlu da şu ifadeleri kullandı: “Bu savaştan Türkiye için dersler çıkarma iddiasındaki raporda, İsrail’in sekiz katmanlı hava savunmasını aşarak öngörülen tüm hedefleri nokta atışıyla vuran İran füzelerine, İsrail hava savunma füzelerinin neden İran saldırıları sırasında kendi hedeflerini vurduğuna dair tek bir cümle dahi yok. ABD rejimine ait Katar’daki Udeyd Hava Üssü’nün İran tarafından vurulmasından bir gün sonra İran’ın Bi’ir Seba’ya attığı 20 füzenin tamamının hedefleri vurduğu da, ateşkes isteyen tarafın İsrail ve ABD rejimleri olduğu da raporda yok. Sahi İsrail anlatısını pekiştirmek üzere hazırlanmış böylesi bir rapordan Türkiye’nin nasıl bir ders çıkarması gerekiyor?”