‘Hayda bre pehlivanlar..’
Haber
28 Temmuz 2022 - Perşembe 16:41 Bu haber 2780 kez okundu
 
‘Hayda bre pehlivanlar..’
Gazeteci-Yazar Engin Arıcan, kentsel sindirimin tamamlanması sonrası Askeri Çamlık alanı ile ilgili son gelişmeleri değerlendirdi..
Manşet Haberi
‘Hayda bre pehlivanlar..’

Temmuz Ayı Olağan Büyükşehir Belediyesi 1.Oturumunda Büyükşehir Başkanı Yücel Yılmaz ile Bandırma Belediye Başkanı Av.Tolga Tosun arasında  Ayyıldız Mahallesindeki mülkiyeti BüyükŞehir Belediyesi’ne ait 203 dönümlük eski Ordudonat arazisinin ‘Askeri Çamlık)’la ilgili imar düzenlemesini  içeren gündem maddesinde yaşanan polemikleri canlı yayında ve video paylaşımlarıyla  tüm  bölge ve Bandırma kamuoyu izledi.

 

İki belediye başkanının karşılıklı atışmasını hemen hemen bilmeyen, izlemeyen, konuya yabancı kimsenin kalmadığı gözleniyor. Konunun ekstra bir yoruma hatta ‘anlamamışsınızdır’ düşüncesiyle yeniden yeniden ısrarla anlatılmasına ihtiyaç var mı? Hayır, yok.!

 

Neden ve niçin?

 

Kentin derdini ve davasını anlamak..!

 

Her iki belediye başkanı da Meclis ve sonrasında yaptıkları konuşmalar da  Bandırma ile ilgili bir gerçeğin altını önemle ve özenle çizerek, şöyle diyorlardı: Bandırma ve Bandırmalılar’ın çok acil rahat nefes alacakları, ailece günlük yaşamın stresinden kurtulup, zamanlarını en iyi şekilde geçirip, değerlendirebilecekleri, eğlenecekleri, spor yapabilecekleri, ‘yeşile’ bir nebze de olsa doyabilecekleri bir alana ve ortama ihtiyaçları var.

 

Bu gerçeği görmek ve anlayabilmek, bir kentsel tespitte bulunmak için ‘dahi’ olmaya gerek mi vardı? Hayır, bu kentsel gerçek yıllardır zaten dile getiriliyordu. Kentsel ve toplumsal bu gerçeğin dile getirilmesi, bir şeyler yapılması önemli ama mevcut durumun ve ihtiyacın, beklentilerin ve talebin karşılanması açısından bugüne kadar yapılmış tüm çalışmaların yeterli olmadığını her iki belediye başkanı yanı sıra tüm siyasi partiler, STK’lar ve toplum zaten biliyordu.

 

Yani, Amerika’yı falan yeniden keşfetmiyoruz..!

 

Bu sorunu aşın ve kente müjdeniz olsun..!

 

Bandırma Belediye Başkanı Av.Tosun ve yönetimi de iktidara geldiği ilk günden başlayarak bu kentsel ve toplumsal açlığa yanıt vermeye çalışarak hem bu amaçla boş alan yaratmaya, hem mevcut boş ama rantabl kullanılamamış alanları değerlendirmeye çalıştı mı? Evet, başarıyla çalıştı..! Ancak, bu konuda ihtiyacın büyüklüğü, talebin gücü bu alanda lokal ve palyatif çalışmalarla açığın kapatılmasını mümkün kılmadı. Bu sorun, bugünün ya da tek başına Av.Tosun ve yönetimi ile sınırlı bir sorun da değildi. Yaşanan onlarca yıllık bir sorundu.

 

Kent toplumunun ‘çevre’ ve ‘yeşil’  ile ‘sosyal yaşam alanları’ konusunda ihtiyaç ve taleplerinin artması yanında en basit ifade ile ‘çevre bilinci’nin gelişmesi Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak plansız ve çarpık yapılaşmanın, rant arayışlarının, betonlaşmanın, arazi yağmasının ağır sonuçlarının yaşandığı  kentte ‘insan-çevre-yeşil’ odaklı bir  ayrışma ve hatta çatışmayı doğurması kaçınılmazdı. Kentin ileri, bilgi ve birikim, deneyim sahipleri bunu görür, izler, bilir ve genel olarak en fazla bildiğini karşısındaki ya da çevresindekilere hissettirir ama ulu orta konuşmaktan imtina eder.

 

‘Allah.. Allah..’ diyerek sakın şaşkınlığa düşmeyin..!

 

 Cumhuriyet’in ilk yıllarında Başkent Ankara’nın planlanması ve imarında aynı şeyleri Mustafa Kemal Atatürk de yaşamış, zaman zaman en yakınındakilere tepkisini, öfkesini dile getirmiş ama yaşananlar karşısında çaresiz kalmıştı. Çünkü, bu işleri kovalayanlar ve kısa zamanda sınıf atlayanlar milli mücadele yıllarından, Cumhuriyet’in ilk yıllarından  bildiği/tanıdığı yol arkadaşları ile partilileri idi. ‘Olur mu öyle şey Arıcan’ diyen okurlarımız Falih Rıfkı Atay’ın paylaştığı skandal boyutundaki rezillikleri okusun..

 

Çünkü, kapitalizm  ve kapitalist  ilişkiler affetmez..! Bu tarih ve toplum yaşamında  ABD, İngiltere ve Almanya’da da böyledir…Olaylara tarihsel ve toplumsal çerçeveden bakmazsanız, bugün yaşadığımız gibi kişileri konuşur, tartışırız.. Bu da burjuva demokrasilerinde oynanan oyunun bir parçasıdır..’ Kötü adam’ ile ‘iyi adam’ ya da ’iyilik’ ve ‘kötülük’ gibi ta Antik çağdan günümüze ahlaksal nitelemeler ve tanımlamalarla düşürüldüğünüz batağın içinden bir türlü  çıkamazsınız..

 

Poyrazın Çocuğu olun…

 

Bandırma’nın bu konuda ve alanda en büyük sorunu, boş arazi ve alan yokluğu değil bu alanların yağmalanması oldu. Çünkü, kentle ilgili eski imar planlarını masaya yatırdığınızda yeşil alan, park alanı vb. sosyal amaçlı tüm alanların belediye meclisleri ve imar komisyonlarında üç-beş oynama ile imar tadilatı adı altında nasıl yağmalanıp, bu alanlara üç-beş-yedi katlı binaların kondurulmuş olduğuna tanık olursunuz. Bu noktada yerel yönetimlerde ve belediye meclislerinde parti farklılıkları biter, ’sen benim işimi gör-ben de senin işini göreyim’ anlayışıyla siyasi bezirganların nasıl haramiye dönüşmüş olduğuna tanık olursunuz. Belediye Meclislerinde en hararetli komisyon seçimleri ‘İmar Komisyonları’ ile Encümen seçimleridir. Hemen tüm partiler, ’köprü başı’nda bir şekilde söz sahibi olmaya, yıllanmış rant oyununa ortak olmaya çalışır. Bu oyunun partisel ayakları yanında başka ayakları da vardır.. Aynı  ahtapot gibi.. Sistemin çarkı sürekli,  ama küçük, ama büyük haramilerini üretir, korur, besler.. Siz de kahve ve meyhanede her zaman olduğu gibi kişilerin dedikodusunu, yaparsınız: ’A’nın çocuğunu gördün mü nasıl Allah yürü kulum dedi. Şimdi yolda karşılaşsan cakasından yanına yaklaşamazsın.. sözlerine hep tanık olmuşsunuzdur..

 

Ülkeyi koyduk bir yana Bandırma’nın ‘kaderi’ ya da ‘kadersizliği’ konu edilirken, tanık olduklarımız ve yaşadıklarımız çerçevesinde genel olarak ‘kentin kadersizliği’ nden söz etmemizin eğer tarihsel-toplumsal-ekonomik-sınıfsal- kültürel-psikolojik temeli ve gerçek anlamda nedensellikleri üzerinde kafa yorup, konuşup, tartışamıyorsak ‘ topal ördek’ olmaya mahkumuz. Her şeye karşın, konuşan, sorgulayan ve soran bu kentin insanlarını susturabilmek, itibarlarını yok edip, bir paçavra gibi kent gündeminden atmak için zamanında ve hala günümüzde  her şeyi yapmadık mı.? Aslında şunu söylemek gerekiyor: Makus talihimizi değiştirmek için, bu kent evlatlarına  yani Poyrazın Çocuklarına ağlamalı.!

 

Özetle..

 

Siyasi, idari, kentsel ve sosyal  pragmatizm

 

Son yılların moda deyişi böylesi karmaşık durumlarda, sosyal pragmatizim ya da pragmatik anlayış ve eğilimler önem kazanıyor.

 

Bunun örnekleri çok: Toplumsal yaşamda ya da siyasette teoriye, ideoloji ve politikaya, söyleme takılmayan yararcılık/faydacılık gözetilerek harekete geçme, iş yapma, eylemcilikten söz ediyoruz. Sonuçta, ortada kamu yararı var ve ihtiyaç ve talep kendisini size dayatıyor ama maddi imkanlarınız veya diğer faktörler bunu tek başınıza gerçekleştirmeyi mümkün kılmıyor ise, ‘kamunun yararına ona-buna takılma, kamu yararına ihtiyaç ve talebi karşıla ve iş yap’ diyor. Ötesini, “siyasi gerekçelerini ya da mazeretleri yapılacak eylemin, ’iş’ in önüne koyma, ben anlamam,” diyor. Batılı ‘ gelişmiş’ kapitalist ülke yönetimlerinin ve toplumlarının temel felsefi ve ideolojik argümanı, beceri ve eylem tarzı…

 

Düşünsel derinlikten uzak toplumlarda pragmatik düşünce vücut bulur. İncelemez, sorgulamaz, tartışmaz, bir an önce ve bir şekilde ’işi bitirmenin’  derdi ve davasının peşine düşer. Pratik sonuçlarla amaç ve hedefine ulaşmaya çalışır. Bu zaman içerisinde 19.yy’ın son dönemi, 20.yy ve 21.yy yanı sıra günümüzde ABD yanı sıra Batı’nın bir yönetim ve yaşam tarzı haline dönüşmüştür. Örn. gezegenimizde nüfus fazlalığı gıda ve sağlık, yerleşim gibi sorunlara yol açıyorsa savaşlar kaçınılmazdır, kaderdir gibi. Pragmatizm, felsefi açıdan idealizmden beslenir..

 

Evet, ortada  bir ‘cenaze var’ ve  bugün ne yapacağımızı bilemez halde şaşkın bir vaziyette sürekli kendimize göre bin bir çeşit mazeret üreterek birilerinin bir şekilde gelip bu cenazeyi kaldırmasını bekliyoruz. Trajikomik bir  vaka.!

 

 Bu kentin insanları ise, ne mi yapıyor? Manzaraya bakıp, gülüyor ve  ‘bunlar akıllarını yemiş, buyrun yapmanız gerekeni yapın,’ diyor.. Yani hizmet ve yatırımın bir an önce gerçekleştirilmesini ve Askeri Çamlık alanının kente kazandırılmasını istiyor. Çünkü, ‘pragmatik akıl’ bunu söylüyor ve adım atılmasını bekliyor.! Eksiği var ise değiştirip, yanlışı varsa düzeltin ama takılmayın, yapın” diyor..

 

Ben, Başkan Tosun’un da bu konuda farklı düşünmediğini, ama konunun Büyükşehir’de Yücel başkan tarafından ele anlanış tarzı ve kullandığı üslup yanı sıra ‘siyaseten’ yönetimi ve partisi nezdinde estirilen rüzgara kimi STK’ların da  ‘ideolojik - politik takıntıları nedeniyle  ‘istemezük’ noktasında sürece katılmasıyla işin içinden çıkılmaz bir hale dönüştürüldüğünü görüyorum. Buna bir de on ay sonra gerçekleşecek C.Başkanlığı ile genel seçim süreci de eklemlendiğinde siyaseten sürecin frenlendiği zaten  anlaşılıyor  da konunun aması var..!

 

Başkan Tosun, ’boşluğa’ mı düşürüldü

 

Bugüne kadar kamuoyunun gündemine getirilmemiş ya da getirilmekten imtina edilmiş bir gerçek daha var: Başkan Tosun ve yönetimini siyaseten boşluğa düşürme ve ‘yanlış’a sürükleyerek, hem kendi bitmiş siyasi itibarlarını bir şekilde kurtarma, ön alma, büyükşehirle  Bandırma Belediyesi’nin ilişkilerinin bozularak, “beni başkanlığım döneminde büyükşehire karşı hırçın ve kavgacı bir ilişki sürdürdüğüm, gelecek hizmet ve yatırımları engellediğim için çok eleştirdiniz. Haklı olduğumu gördünüz mü” diyerek zevahiri kurtarmaya çalışıp, “ben, zaten başkanlığa devam edecektim, son ana kadar adaydım. Entrika ile tepeden inme elimden adaylığımı aldılar” diye  etrafta ağlanıp, sızlananların gayretleri ve  yeltenişleri  var.

 

Sosyal paylaşımlar ortada..!

 

Yerel yönetim, parti olarak CHP ilçe yönetimi ve partililer, partinin duayenleri hariçten yaşanan ‘ağız dalaşı’nın ve olup-biten hemen herşeyin farkında. Bir anlamda siyasi ve örgütsel bir kumpasın, örtülü bir siyasi darbe kalkışmasının el altından hazırlıkları sürdürülüyor. Herkesin bu konuda kendince mazeret gerekçeleri farklı ama en temel gerekçeleri  ‘mağduriyet’..!

 

Bu, Bandırma veya  CHP’ye has bir gelişme mi..? Hayır.!

 

Benzer yeltenişlere  tüm partilerde tanık olduğumuz gibi AK Parti ve büyükşehir nezdinde ve ilçelerde de  tanık oluyor, izliyoruz..

 

Bunun da bir doğallığı var. Geleneksel siyasi yaşamımız, siyaset anlayışı ve tarzı içinde yıllarca yoğrulmuş ve yorulmuş ortada bir siyasetçi prototipi var. Kulis, kumpas, hizipçilik, entrika, fitne, fesatla, yalan ve demogojiyle beslenmiş olanların parti içi rekabet denilince, akıllarına bunların gelmesinden daha doğal ne olabilir?  Buna bir de parti içi demokrasi işleyişinden yoksunluğu eklemleyin. Nev-i şahsına münhasır ve kendinden menkul kişiler, vazgeçilmezliklerinden hareketle partilerde varlıklarını ömrü billah meşru kılmanın, güçlü kılmanın, makam-mevkilere rahat uzanabilmenin ortamını güvence altına almaya çalışmaları kaçınılmaz oluyor.

 

Dedik ya, ülkeden vazgeçtik ama Bandırma’da iğreti tablonun değiştirilmesinin önüne bugünden yarına geçebilecek miyiz? Seçim atmosferinde bu zor görünüyor.. ’Akıl’ tatilde dedik. Öyle görüyor ki, ‘cenaze’ de ortada kalmaya devam edecek ya da Başkan Tosun, Kırkpınar şampiyonu  pehlivan  Cengizhan Şimşek gibi rakibine öylesine akıllara durgunluk veren bir oyun yapacak ki, hepimiz parmaklarımızı ısıracağız ya  Bandırma, Askeri Çamlık’ı kazanacak ya da  Askeri Çamlık gelecek bahara kalacak..!

 

Esen kalın..

Kaynak: Editör:
Etiketler: ‘Hayda, bre, pehlivanlar..’,
Yorumlar
Haber Yazılımı